Şiir Hayatın Özeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir Hayatın Özeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mayıs 2014 Pazartesi

HIDIRELLEZ - DENİZ - HÜSEYİN - YUSUF


     ''Hıdırellez bahar bayramı niteliğinde kutlanan; Orta Asya kültürü, eski Anadolu kültürü, İslam kültürü ve ortak Balkan kültürü ile beslenmiş, zengin kültür değerlerinin oluşturduğu bir şenlik, tören ve bayram bütünüdür'' diye tanımlanmış...Gerçekten de bu topraklarda yüzyıllardan beri her bölgede değişik ritüellerle kutlanan Hıdırellez'de; Hızır'ın karadakilerin, İlyas'ın ise denizdekilerin yardımcısı olacağı, sıkıntıların azalacağı, bolluk, bereket geleceğine inanılmıştır. Kimi gül ağacının dibine dileklerini gömmüş; kimi akarsulara, denizlere yazıp çizdiği dileklerini bin bir umutla atıp, sonrasında bir mucize beklemiştir. Çocukluğumda pis eve Hızır'ın uğramayacağına inanıldığından evler temizlenir; bolluk, bereket gelsin diye zeytinyağı lancalarının kapakları açık bırakılırdı. Hızır uğrarsa zeytinyağlarının dolup taşacağına inanıldığından, taşanları koymak için yanlarına kaplar konulurdu. O gece günün ilk ışıklarıyla dere yada denizin kenarına gidilir; herkes istediği ev, araba, gelin, çocuk ne istiyorsa kumların üzerine çizer ve denizin dalgalarının kuma çizilenleri sildiğinde dileklerinin kabul olacağına inanılırdı. Ertesi gün, Ayvalık Çamlık'ta yapılan Hıdırellez pikniğine giderken götürmek için oğlak eti, nohut ekmeği pişirilir, yumurtalar soğan kabuğu ile beraber haşlanıp, boyanır ve piknik gün boyu sürerdi.
     Çocukluk yıllarım boyunca uğuruna inandığım; bolluk ve bereketi üzerine değişik hıdırellez hikayeleri dinlediğim bu günde, dileklerimizin gerçekleşebilmesi için hıdırellezin uğruna içtenlikle inanmak ve günün ilk ışıklarıyla dilekler dileyip olmasını beklemek gerekiyormuş ama aklımın erdiği günlerden bu yana gül fidanına dileklerini asmak yerine tam da o saatlerde darağacına astıkları  üç fidanımız Deniz, Hüseyin ve Yusuf aklıma geldiğinden; benim dileklerim öylece boğazıma düğümlenip kalıyor. İyi dileklerin dilendiği, bu umut dolu saatlerde Deniz'leri asanların hıdırellezden mi haberleri yoktu, yoksa herkes hıdırellez coşkusu içindeyken yaptıkları unutulur gider mi sandılar, bilemiyorum. Sonra yaptıklarını unutup, eve döndüklerinde kendi çocukları için gül ağacının dalına dileklerini de astılar mı acaba...

Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil bu unutulur şey değil
Çaresiz geliyor aklıma.
Sevdiğim çiçek adları gibi
Sevdiğim sokak adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibi
Adınız geliyor aklıma.

Melih Cevdet ANDAY

1 Nisan 2014 Salı

SERÇELER BAŞLATIYOR SABAHI


                                                  Güneş değil,inandım
                                              Serçeler başlatıyor sabahı...
                                                                                    Şükrü ERBAŞ

                              Aylardan gene nisan geldi ama ilkbahar geldi mi bilmem :(

13 Ocak 2014 Pazartesi

KİMİ DER Kİ KADIN...

     Eşi Nail Çakırhan ile birlikte çok zor çalışma şartlarında,bu ülkenin tarihini gün ışığına çıkaran ilk kadın arkeologlarımızdan, ilk kadın olimpiyat sporcularımızdan Halet Çambel'i kaybettik. Cumhuriyet'in ilk yıllarında yetişmiş aydınların, güzel insanların gitgide azaldığı ülkemizde bu kayıplara üzülmemek elde değil ama belki de yakın arkadaşı Mina Urgan'a ve Nail Çakırhan'a kavuşmuştur kimbilir... Mekanı cennet olsun.
     İnternette çok defa paylaşıldığını gördüğüm ve şairinin Nazım Hikmet olduğu sanılan ''Kadın Telakkisi'' adlı Nail Çakırhan'ın yazdığı bu güzel şiiri de bu iki güzel insanın anısına bu gün paylaşmak istedim.

Kimi der ki kadın;
Uzun kış gecelerinde,
Serip bir döşek gibi 
              Yatmak içindir.
Kimi der ki kadın;
Yeşil bir harman yerinde,
Dokuz zilli bir köçek gibi
              Oynatmak içindir.
Kimi der ki,hamur yoğurur.
Kimi der ki,çocuk doğurur.
Her ağızdan bir söz;
Kimi der ki;ilk göz ağrım.
Kimi der ki,onunla dolu bağrım.
Kimi der ki,bunca yıldır yaşıyorum ayalimdir.
Kimi der ki,boynumda taşıyorum vebalimdir.
Ne bu,
      ne şu.
Ne öyle,
      ne böyle.
Ne köçek,
      ne döşek.
Ne ayal,
      ne vebal...
O benim;
Kollarım,bacaklarım,dudaklarım,
              Ve başımdır...
Yavrum,anam,öz kardeşim,karım,
              Hayat arkadaşımdır.
                 

                                        Nail Çakırhan
                                        Haftalık Resimli Ay-Ocak 1931,Sayı 9




31 Aralık 2013 Salı

YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN


   Her gün yeni bir gemi kalkar insanın umut limanından,
   fırtınaya inat, dalgaya inat...
   Hayat yaşamaya, sevgi paylaşmaya değer...
   Umut pencereniz daima açık olsun
   Hayat size en güzel sevinçler getirsin.
   Yeni yılda,
   Yüzünüzde bir tebessüm
   Yüreğinizde sevgiler...

29 Ekim 2013 Salı

AYDINLIK YÜREKLERİN CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN


Bayram coşkusunu engelleme girişimleri, şişik egoların arkasındaki titrek güven bunalımını sergiliyor.
Biliyorlar ki, yok etmek istedikleri güzelliklerin yerine koyabilecekleri tek bir çakıl taşı bile yok.
Bütün değerlerin hiçlendiği zannıyla ulusal bayramların da coşkusunu tümden silmek isteyenler Cumhuriyetin yok edilmez ruhuyla yüzleşecek.
Tepkisizlik kıpırdanınca kimyaları bozulacak.
Çünkü, Onlara sonsuz hareket imkanı veren güç, ülkenin atmosferindeki boyun eğmiş sessizliktir.
Hüzün ve coşku sarmalındaki yurtseverlerin çığlığının ötesinde, kirli hava gibi siyah… Ağır sessizlik.
Cehaletin çağ ile hesaplaşmasının değişim sanıldığı bir karadelikten geçiliyor.
Duvar olmuş vicdanların kulakları sağır eden suskunluğu…
Geçmiş, gün, gelecek, vefa, umut, sevgi, hepsi uçmuş…
Kapağı kapatılmış bir cadı kazanında mutlulukla yaşayanlar, boğaz kıyılarında, lazerli havayi fişeklerle bayram kutlayacak… Sonra bir çoğu yine ölü toprağına gömülüp suskun hayatlarına geri dönecek.
Seslenişler sessiz kalabalıklara…
Herşey olağanmış gibi yaşıyor, düşler aleminde pembe tebessümlerle uyuyorsunuz.
Ülkenin aydınlık yürekleri çığlık çığlığa anlatacak, çağıracak sizi, yine duymayacaksınız.
Suçlarını bilmeyen insanların ömürlerinden çalan tutsaklığa susacaksınız…
Sahte deliller, tertipler, domino taşı gibi devrilecek, susacaksınız…
Binlerce mahkumun hayati sınırları aşan ölüm oruçlarına susacaksınız…
Bir şeriat kreasyonu, ona böyle konuşabilme özgürlüğü veren insana nefret kusacak, susacaksınız…
Şeyhler, şıhlar, meczuplar ve yobazlar ortalığa saçılacak…
Kimi “7 yaşındaki kız el öpemez” diyecek… Kimi Anıtkabir’in tepesine kubbe yapmaktan söz edecek…
Kimi de islam peygamberine parti logolu kimlik bastırıp, Başbakanı oğlu gösterecek…
Siz yine susacaksınız…
Dünyanın gözbebeği sanatçımız, bir şiir paylaştı diye mahkemeye çıkarılacak, susacaksınız…
Vicdanlar iflas edecek… Tutsak babalar oğullarının cenazesine bile gidemeyecek, susacaksınız…
Akşam Kürtlere çiçek atanlar, sabah oy kaygısıyla milliyetçi oluverecekler, susacaksınız….
Parti içindekiler bile virajlara yetişemeyip ters köşeye yatacaklar, ama siz yine susacaksınız…
‘Yurtta barış, dünyada barış’ esenliğinden ‘kindar ve dindar nesiller” curcunasına geçilecek…
Küresel rüzgarların önünde savrulanlar ülkenin bütün komşularını düşman edecek, susacaksınız…
Emperyalistlerin dünya paylaşımı uğruna savaş şarkıları söyleyecekler, susacaksınız…
Bu çığırtkanlar, askerleri kurşun, bebekleri porselen zannediyorlar… Ama susmak en iyisi… Siz susun!
İnşallah Şam’a gideceğiz ve Emevi Camisi’nde namaz kılacağız.!”Diyenlerin ikinci valizlerinde ‘Oslo’ yazacak, siz tabii ki susacaksınız…
İnsanlara türkü söylemeyi yasaklayacaklar, susacaksınız…
Yola, suya, uçan kuşa vergi konulacak, susacaksınız…
Rekor faizlerle dünyaya tahvil satan ülkemizin ekonomisi büyüyecek(!) Aman ses etmeyin, büyüsün.
Ülkeyi işgal edenleri değil, bağımsızlık isteyenleri işgalci gösteren işporta filmlere gidin, eğlenin…
Diziler ‘hayat’, düzenin eteklerine yapışmış yaldızlı boşluklar ‘sanatçı’ olacak, alkışlayacaksınız…
Tarihi simge olmuş meydanlar kimbilir hangi korkularla insanlara kapatılmak istenecek, susacaksınız…
Devrimci çocuklarını anmak, mezarlarına çiçek koymak, ailelerine bile yasaklanacak, susacaksınız…
Dağlar, ormanlar, kıyılar, madenler, çokuluslu devlerin rantı için yağmalanacak, susacaksınız…
Terör kangreni “şehit haberleri yazmayın” fermanıyla çözülmeye çalışılacak, susacaksınız…
Nerdeyse, hilesiz hiçbir sınav yapılmayacak, çocuklarınızın hakları, yarınları çalınacak, susacaksınız…
Devletin resmi televizyon kanalında iktidar renginde yayın yapılacak, ulusal havayolllarına ait uçaklara bazı gazeteler giremeyecek… Konuşmaya değmez, susun! Hele ki, olan bitenden hoşnutsanız…
Ülkenin yarısı diğer yarısını yok sayacak, “yazıktır, yapmayın” bile demeyeceksiniz… Susacaksınız.
Konuşmayın… susmaya devam edin. Sessiz bir eski zaman filminde hızlı çekimde koşuşturun…
Ya hiçbir şeyin farkında değilsiniz… Ya hayatınızdan memnunsunuz… Ya da korkuyorsunuz…
Sonuç olarak duvar gibisiniz kardeşim.
Ama 364 gün susuyorsanız, 365.nci gün haketmediğiniz bayramları kutlamayın.
Elbirliğiyle yarattığınız bu mor günler, ‘suskunların utanç çağı’ olarak tarihe geçti bile.
Ama korkmayan, susmayan, asla pes etmeyen, aydınlık yürekli Cumhuriyet Çocukları da var…
Ve bütün gücü ellerinde bulunduranlar, onların coşkusundan, dirençli umutlarından çok korkuyor.
O kadar korkuyorlar ki, bitiremeyecekleri Cumhuriyet sevgisini biber gazı ile kucaklıyorlar.
Karanlığa teslim olmayan aydınlık yüreklerin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.
Işık ve sevgiyle…
İlhan İrem

1 Ekim 2013 Salı

HERŞEYDEN BİRAZ KALIR

   
HER ŞEYDEN BİRAZ KALIR''DİYOR BİRİLERİ,
ÇOĞULLUK HAKLILIKTIR.
KAVANOZDA BİRAZ KAHVE,
KUTU DA BİRAZ EKMEK,
İNSANDA BİRAZ ACI...
 
 Turgut UYAR                                


1 Eylül 2013 Pazar

DÜNYA BARIŞ GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN


     Ve dünya öyle büyük,
     Öyle güzel
     Öyle sonsuz ki deniz kıyıları
     her gece hepimiz
     yan yana uzanıp yaldızlı kumlara
     yıldızlı suların
     türküsünü dinleyebiliriz...
     Yaşamak:
     birer birer 
     ve hep beraber
     ipekli bir kumaş dokur gibi
     hep bir ağızdan
     sevinçli bir destan okur gibi 
     Yaşamak...(*)

     1 Eylül bütün dünyada Barış Günü olarak kutlanıyor. Yeryüzünün pek çok bölgesi barıştan çok uzak ve barışa en çok gereksinim duyduğu günleri yaşarken, bir gün için barış dilemek yeterli değil ama bir gün bile olsa barıştan söz etmek insana umut veriyor. Dünya Barış Gününüz Kutlu olsun. Hep bir ağızdan sevinçli bir destan okur gibi; barış içinde; din, dil, renk, ırk ayrımı olmadan, insanların el ele, yan yana durabileceği, annelerin babaların çocuklarının arkasından ağlamadığı günlerde yaşamak varken, emperyalist güçlerin çıkarları için yapılan bu savaş çığırtkanlığını anlamak çok güç. Belki de savaş çığırtkanlığı yapanların çocuklarının hiç bir zaman savaşa gitmeyecek olmasındandır. Oysa ki;                                     
Yaralı takvimlerle büyüyor
Dört tarafı hüzünlerle çevrili yurdum
Genç ölümlerle değişiyor mevsimler (**)
     Maalesef genç ölümlerle değişti mevsim, yaz mevsimi geçti, gitti ve takvimimiz bir yara daha aldı.Yaşanan olayların şaşkınlığı, kaybettiklerimizin acısı geçmeden üzerine yeni acılar eklendi ve her yazmaya çalıştığımda yeni yeni acı haberlerle günler geçti. Öldürülen, gözlerini kaybeden gençler, yüzlerce yaralı halen yoğun bakımdan çıkamayanlar ve sadece Gezi parkında ki ağaçları korumak için başlanan direniş; yaşanan haksızlıklara, adaletsizliklere, doğanın her gün biraz daha katledilmesine ve yaşam biçimimize yapılan dayatmalara karşı bir direnişe dönüştü. Günlerimiz, gecelerimiz televizyon ve bilgisayar başında bazen ağlayarak bazen gülerek, meydanlarda bazen gaz yiyerek, bazen de gençlere yemek dağıtıp yedirerek geçti. Gençlerin orantısız zekasına güldük, hayran kaldık, polisin orantısız gücünü, acımasızlığını ise bir kez daha gördük.
''Tam da artık bu memlekette hiç bir şey şaşırtmaz beni sanırken,
 Her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum ''
diyor ya Murathan Mungan, ben de gençliğin tavrına, enerjisine ve olaylara bu kadar mizah duygusu ile pozitif yaklaşabilmelerine çok şaşırdım. İnsanca, sanatla, mizahla direnen gençlerimiz, Çarşı grubu, Antikapitalist müslümanlar ve en güzeli Redhack hepimize umut oldu. Bu arada nedense paylaştıklarıma tepki gösterenler, beni izlemekten vazgeçenler de oldu. Gerçi onlara da sorsanız yaşam biçimlerine karışılmasını, gençlerimizin, ağaçlarımızın, doğanın katledilmesini istemiyorlardır diye düşünüyorum ama bu süreçte medya o kadar üç maymunu oynadı ve olayları o kadar yanlı gösterdi ki, tepki gösterenler sanıyorum olayların sadece gösterilmek istenen kadarını gördüler. Yoksa, doğanın katledilmesine, her akan derenin üzerine HES, her gözüne kestirdikleri alana AVM ve TOKİ yapılmasına, dağın taşın maden arayanlar tarafından delik deşik edilmesine bir takım insanlar rant elde edecek diye neden razı olsunlar, razı olmayanlara neden tepki göstersinler. Çoğu zaman kendileri için bile değil, başkalarının çıkarları için bu olup biteni görmeyenler, göz yumanlar için söylenebilecek en güzel sözlerden birini Kızılderililer söylemiş belki de;
''Son ırmak kuruduğunda,
son ağaç yok olduğunda,
son balık öldüğünde,
paranın yenilemeyen bir şey olduğunu ancak o zaman anlayacaksınız''.
     Yakınımızda olanlar bilirler, hayatımızın değişik dönemlerinde, değişik şehirlerde hep ağaçları savunmak durumunda kalmış, karşımıza hep birilerini almış, mahkemelik olmuş ve hep yalnız bırakılmıştık. İlk defa yalnız olmadığımızı gördük ve bizim gibi pek çok insan için direnişin en güzel tarafı da bu birlik olma duygusuydu sanırım. Televizyonlarda gördükleri kadarıyla olayları değerlendirenler ne derse desinler, ben bulunduğum ortamlarda gençler tarafından yapılan hiç bir taşkınlığa şahit olmadım ama ne yazık ki sonuçta olan gene gençlere oldu. Ölenler, yaralananlar ve sonrasında gezi tutsakları...
     Yaz ne çabuk geçti de sonbahar geldi ben kendi adıma anlayamadım, yazdan geriye buruk bir sevinç kaldı. Bir araya gelemez sandığımız grupların, kişilerin gerektiğinde bir araya gelebileceklerini, özünde aynı olan taleplerin farklı şekillerde de dile getirilebileceğini gördük. Gezi parkı ile başlayan direniş değişik biçimlerde yayılmaya devam etti, ediyor. Bu  gün de Dünya Barış Günü etkinlikleri kapsamında, barış için el ele mesajı verip insan zincirleri oluşturacaklar. Elini tuttuğumuz kişinin dinine, diline, ırkına ve cinsiyetine bakmadan sadece ülkemizde değil, bölgemizde hatta dünyada barış içinde yaşama isteğimizi göstermek ve savaş, sömürü ve şiddetin olmadığı BARIŞ İÇİNDE ÖZGÜRCE YAŞAYACAĞIMIZ BİR DÜNYA İÇİN, EL ELE...



(*)  Nazım Hikmet
(**)Mehmed Uzun



3 Haziran 2013 Pazartesi

3 HAZİRAN 63... KALDI YÜREK SIZISI


                                   Kökü burda
                                             yüreğimde
                                   yaprakları uzaklarda bir çınar
                                   ıslık çala çala göçtü bir çınar
                                   göçtü memet diye diye
                                   şafak vakti bir çınar
                                   silkeledi kuşlarını,
                                                güneşlerini:
                    ''oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
                                                                                  memet''
....................................................                          

                                   ''Uyarına gelirse
                                                  tepemde bir de çınar''
                                                                demişti on yıl önce
                                   demek ki on yıl sonra
                                   demek ki sabah sabah
                                   demek ki ''manda gönü''
                                   demek ki ''şile bezi''
                                   demek ki ''yeşil biber''
                                   bir de memet'in yüzü
                                   bir de güzel İstanbul
                                   bir de ''saman sarısı''
                                   bir de özlem kırmızısı
                                   demek ki göçtü usta
                                   kaldı yürek sızısı
                                                     geride kalanlara

                                   nerdeyim ben
                                                  nerdeyim ?
                                   kimsiniz siz
                                                  kimsiniz ?

                                   yıllar var ki ter içinde
                                                     taşıdım ben bu yükü
                                   bıraktım acının alkışlarına
                                                          3 haziran 63' ü
                                   bir kırmızı gül dalı
                                                        şimdi uzakta
                                   bir kırmızı gül dalı
                                                         iğilmiş üzerine
                                   yatıyor oralarda
                                              bir eski gömütlükte
                                                          yatıyor usta
                                   bir kırmızı gül dalı
                                                         iğilmiş üzerine
                                   okşar yanan alnını
                                                      bir kırmızı gül dalı
                                                                      nazım ustanın...


1 Haziran 2013 Cumartesi

KIZILDERİLİ ŞEFİN MEKTUBU

Kızılderili Şef'in Amerikan Başkanına Mektubu

Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzü bir gün değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir. Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.

Şef Seattle her ne söylerse Washington'daki büyük Şef ona, güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne
inandığı ölçüde inanabilir. Washington’daki Büyük Şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte
bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığının farkındayız.

Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç.

Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kum yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu.

Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız.

Beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar. Bizim ölülerimiz bu güzel dünyayı asla unutmazlar. Çünkü o Kızılderili’nin anasıdır. Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, hepsi aynı aileye aittir.

Büyük Beyaz Reis bize rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz kızılderililerin ise onun çocuktan olacağımızı söylüyor. Toprağımızı alma teklifini düşüneceğiz, ama bu kolay olmayacak. Çünkü bu toprak bizim için kutsaldır. Dereler ve nehirlerden akan, parıldayan sular, sadece su değil atalarımızın kanlarıdır. Eğer size toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalısınız ve çocuklarınıza da onun kutsal olduğunu öğretmelisiniz. Göllerin berrak suyundaki her hayali yansıma, halkımın yaşamından anılar ve olaylar anlatır. Suyun mırıltısı babamın babasının sesidir. Nehirler erkek kardeşlerimizdir, susuzluğumuzu giderirler, nehirler kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler. Eğer size toprağımızı satarsak hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki nehirler bizim kardeşlerimizdir ve sizin de bundan dolayı nehirlere herhangi bir kardeşe göstereceğiniz sevgiyi göstermelisiniz.

Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır.

Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecektir.

Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?

Bir kızılderiliyim ve anlamıyorum. Biz kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Hava önemlidir bizim için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğduktan gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?

Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için avlarız buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan
ölmez mi?

Unutmayın bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.

Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.

Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının yarattıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ile beyazın farkı yoktur.

Ve kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu topraklara getiren ve kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi.

Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.

Gündüz ve gece bir arada olamaz. Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır. Bütün bunlara rağmen, teklifinizi tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaadettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Böylece Ay birkaç kez daha doğacak, birkaç kış daha geçecek. Geri kalan günlerimizi nerede geçirdiğimiz önemli değil. Çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler. Savaşçılarımız utanç duydu ve yenilgiden sonra günlerini aylaklık etmek ve vücutlarını tatlı yiyecekler ve sert içkilerle kirletmekle harcıyorlar. Birkaç saat, birkaç kış ve bu dünyada bir zamanlar yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi ufak topluluklar halinde ormanda dolaşanların çocukları da kalmayacak; bir zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için. Ama, niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki? Tıpkı deniz dalgaları gibi kabileler kabileleri, uluslar ulusları takip ediyor. Bu doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez. Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle bir gün gerçekleşecek; son kızılderili yok olup kabilemin hatıraları beyazlar için bir tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin görünmez cesetleriyle kaynaşacak.

Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir dükkanda, bir yolda, boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız olmayacaklar. Dünyanın hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur. Geceleri, şehir ve kasabalarınızın caddeleri boşalmış gibi görünse de, aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve bu güzel toprakları gerçekten seven ruhlarla dolu olacaktır. Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır.

Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir.

Ölü mü dedim?... Ölüm diye bir şey yoktur ki sadece dünya değiştirir insan.

Şef Seattle, 1854

6 Mayıs 2013 Pazartesi

KAĞIT BİR GEMİDİR DEVRİM


                                          ...Kağıt bir gemidir devrim
                                             bütün gemiler
                                             hurdaya çıksa da sonunda
                                             taşıdığı özgürlük şiiriyle
                                             batmadan yüzer nicedir
                                             dünya sularında
                                             Kimbilir kaç yunus görmüş
                                             kaç Deniz Gezmiş...
                                                                                 
                                                                                   Sunay AKIN

2 Nisan 2013 Salı

BENİM MESKENİM DAĞLARDIR



65 YILDIR MESKENİ DAĞLAR OLAN SABAHATTİN ALİ ANISINA;

                                           Başım dağ, saçlarım kardır,
                                           Deli rüzgarlarım vardır,
                                           Ovalar bana çok dardır,
                                           Benim meskenim dağlardır. 

                                           Şehirler bana bir tuzak,
                                           İnsan sohbetleri yasak,
                                           Uzak olun benden,uzak,
                                           Benim meskenim dağlardır.

                                           Kalbime benzer taşları,
                                           Heybetli öter kuşlar,
                                           Göğe yakındır başları,
                                           Benim meskenim dağlardır.

                                           Yarimi ellere verin,
                                           Sevdamı yellere verin,
                                           Yelleri bana gönderin,
                                           Benim meskenim dağlardır.

                                           Bir gün kadrim bilinirse,
                                           İsmim ağza alınırsa,
                                           Yerim soran bulunursa,
                                           Benim meskenim dağlardır.

                                                                     Sabahattin Ali

1 Nisan 2013 Pazartesi

AYLARDAN NİSAN...İLKBAHAR GELDİ

Royal ıcıngli kurabiye
Bahar çelengi kurabiye

                                            Bu sabah mutluluğa aç pencereni,
                                            Bir güzel arın dünkü kederinden,
                                    Bahar geldi, bahar geldi güneşin doğduğu yerden,
                                                   Çocuğum, uzat ellerini.

                                            Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı,
                                                Duy böyle koşturan sevinci,
                                            Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor,
                                                   Toprak ananın kalbi.

                                            Şöyle yanıbaşıma çimenlere uzan,
                                            Kulak ver gümbürtüsüne dünyanın,
                                                  Baharın,gençliğin ve aşkın,
                                            Türküsünü söyleyelim bir ağızdan.
                                   
     Takvimlere göre, ilkbahar mart ayı ile birlikte başlıyor ama çoğu zaman kışı aratmayan soğuk havaları sebebiyle benim için ilkbahar, Nisan ayı demek.Çiçeklerin açtığı, kasvetli günlerin bittiği, yeni bir hayatın başladığı günler...
    Ataol Behramoğlu'nun dizelerinde ki gibi, ''Mutluluğa açalım pencerelerimizi, çimenlere uzanıp baharın, gençliğin ve aşkın türküsünü söyleyelim bir ağızdan''

8 Mart 2013 Cuma

DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

Kadınlar günü
Dünya emekçi kadınlar günü
8 mart dünya emekçi kadınlar günü
                                                                                                         
Kadınlar gittiklerinde arkalarında büyük boşluklar bırakırlar.
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde yetim-öksüz kalan çok olur.
Mutfakta ki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların
Sık sık boynunu büker sarıkız
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının 
Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.
Bir kadın gittiğinde
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, 
      bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci,
Bir anne gider
Bir dost
Bir arkadaş
Bir sevgili
Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.
     Bekir Coşkun'un da yazdığı gibi bir kadın gidince çok şey değişir insanın hayatında.
     Annesinin, kadınının, kızının, kız kardeşinin kıymetini bilenlerin çoğalacağı, kadınlara eşit hakların sağlandığı, ayrımcılığın olmadığı, kadınların kendi bedeni hakkında söz sahibi olduğu, kadınlar arası dayanışmanın yaşanacağı bir yıl olması dileği ile...
Emekçi kadınların günü kutlu olsun.

3 Mart 2013 Pazar

İLKBAHAR KURABİYELERİ






İlkbahar kurabiyesi tarifi
Şeker hamurundan kurabiye nasıl yapılır
        İlkbahar; dağlarımıza, köylerimize, kentlerimize ve sizlere bin bir çiçekli, tertemiz havalı, güllük gülistanlık, mutlu, sağlıklı, huzurlu günler getirsin.

                                            Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...

                               Köylerine bahar gelmiş memleketimin,
 

                         
                              Kentlerine bahar gelmiş memleketimin...

                                   

                                       HABERİN VAR MI ?






                         

1 Mart 2013 Cuma

BADEM AĞACI

                                                 Sen ağaçların aptalı
                                                 Ben insanların
                                                 Seni kandırır havalar
                                                 Beni sevdalar
                                                 Bir ılıman hava esmeye görsün
                                                 Düşünmeden gelecek karakış
                                                 Açarsın çiçeklerini
                                                 Bense hayra yorarım gördüğüm düşü
                                                 Bir güler yüz bir tatlı söz
                                                 Açarım yüreğimi hemen
                                                 Yemişe durmadan çarpar seni karayel
                                                 Beni karasevda
                                                 Hem de bilerek kandırıldığımızı
                                                 Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza 
                                                 Koo desinler bize şaşkın
                                                 Sonu gelmese de hiç bir aşkın
                                                 Açalım yine de çiçeklerimizi
                                                 Senden yanayım arkadaşım
                                                 Havanı bulunca aç çiçeklerini
                                                 Nasıl açıyorsam yüreğimi
                                                 Belki bu kez kış olmaz
                                                 Bakarsın sevdan düş olmaz
                                                 Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
                                                 Vur kendini sen de bu güzel havaya
                                                                                      Aziz Nesin

14 Şubat 2013 Perşembe

SEVENLERİN GÜNÜ KUTLU OLSUN


                                        ... Yaşamak sadece sevmektir, inan bana
                                            Sevmeyenler dünyamızda yaşamıyor
                                            Yaşamak suda, toprakta, insanlarda görünerek,
                                            Bir zeytin ağacı gibi.
                                            Bir zeytin ağacı gibi, ne güzel
                                                                          denize yakın olacaksın,
                                                       uzayan dallarında, yapraklarında ışık
                                                                            ta derinlerde köklerin.
                                            Bir zeytin ağacı gibi, bin yıl severek
                                            Yaşamak her gün...                                    

     Bu günün sevgililer günü diye sınırlanması,bende diğer bütün sevgilere haksızlık ediliyormuş duygusu uyandırıyor.Bu gün, sadece sevgilileri olanların günü mü  :) Oysa ki, Cemal Süreya'nın dediği gibi, ''Sevmek Ne Uzun Kelime '' Sevgi, sadece kadın erkek sevgisine indirgenebilir, bu kadar dar kalıplara sığdırılabilir mi? Bu günün sevgililer günü yerine sevenlerin günü olması bana çok daha anlamlı geliyor.Renk, din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin insanları sevmek; denizi, zeytin ağacını, gökyüzünü, kedileri, kuşları yani hayatı, hayata bağlanmanızı sağlayan her şeyi, sevdiğiniz her ne ise, her kim ise önemli olan sadece sevmek. Değerli şairlerimizden Arif Damar'ın dizelerinde ki gibi, ''Yaşamak Sadece Sevmektir''
   Gerçi; son yıllarda ne yazık ki sevmenin de tanımı değişti, şartları ağırlaştı.İnternette gördüğüm bir yazıda, bu gün için ''Dünya Çiçekçiler ve Kuyumcular Günü Kutlu Olsun'' deniliyordu :) Gerçekten son yıllarda, sevgililer gününde yolunuz pırlanta satan firmalardan geçmiyorsa, karşınızdakini sevginize inandırmak oldukça zorlaştı. Oysa,geçen sene pastasını yaptığım, Selvi boylum,al yazmalım filminde ki repliklerde kaldı benim aklım. Sevgi neydi: Sevgi iyilikti, dostluktu. Sevgi emekti.Sevgi dostça uzanan insan eliydi.
     Bu sene Kadınlar Günü kutlamalarına alternatif olarak,son zamanlarda kadınlara karşı artan şiddet olaylarını protesto etmek amacı ile dünya kadınları ayaklanıyor.Dünya çapında bir milyon kadına ulaşmayı hedefleyen bu kampanya ''1 Billion rising'' adıyla yürütülüyor ve pek çok şehirde yapılacak bu etkinliğe çok geniş bir katılım bekleniyor. Umarım, hedeflenen kitleye ulaşılır,toplumda bir farkındalık yaratılır ve hemen her gün bir kadının ölümüne neden olan kadına şiddet sorunun çözümünde bir adım atılır.

24 Ocak 2013 Perşembe

UNUTMA BİZİ

Dağ gibi, karayağız birer delikanlıydık.Babamız,sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı.İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı,mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.Yazlık,kışlık katlarımız,arabalarımız olurdu.Yüreğimiz işçiyle birlikte attı.Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma.Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım,unutma bizi...
Fidan gibi genç kızlardık.Hayat,şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden.Yirmi yaşında,yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında,işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik.Direndik küçücük yüreğimizle,direndik genç kızlık gururumuzla.Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım,unutma bizi...
Ölümcül hastaydık.Bağırsaklarımız düğümlenmişti.Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın.Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha.Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk.
Vicdan sustu.Hukuk sustu.İnsanlık sustu.Göz göre göre öldürüldük ey halkım,unutma bizi...
Kanserdik.Ölüm,her gün sinsi bir yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık.Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki.Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu, omuz başından keserek,yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık önlerine.Sonra da,otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı,ecelsiz...
Öldürüldük ey halkım,unutma bizi...
Giresun'daki yoksul köylüler,sizin için öldük.Ege'deki tütün işçileri,sizin için öldük.Doğu'daki topraksız köylüler,sizin için öldük.İstanbul'daki,Ankara'daki işçiler,sizin için öldük.Adana'da paramparça elleriyle ak  pamuk toplayan işçiler,sizin için öldük.
Vurulduk,asıldık,öldürüldük ey halkım,unutma bizi... 
Bağımsızlık,Mustafa Kemal'den armağandı bize.Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.Mezar taşlarımıza basa basa,devleti yönetenler,gizli emirlerle başlarımızı ezmek,kanlarımızı emmek istediler.Amerikan üsleri kaldırılsın dedik,sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım,unutma bizi...
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk;komünist dediler.Ülkemiz bağımsız değil dedik;kelepçe ile geldiler üstümüze.Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti tüm çabamız.Bir kez dinlemediler bizi,bir kez anlamak istemediler.
Vurulduk ey halkım,unutma bizi...
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık.Bir kadın eline değmemişti ellerimiz.Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha.Bir gece sabaha karşı,pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık.İçimiz titremedi hiç.Mezar toprağı gibi taptaze,mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım,unutma bizi...
Bizi öldürenler,bizi asanlar,bizi sokak ortasında vuranlar,ağabeyimiz,babamız yaşlarındaydılar.Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere.Öfkelerini bir gün bile,karşısındakilere bağıramamış insanların gözleri önünde,öldürüldük.Hukuk adına,özgürlük adına,demokrasi adına,Batı uygarlığı adına, bizleri,bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım,unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım,unutma bizi...
Bir gün sesimiz,hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım,unutma bizi... 
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi,hep birlikteyiz ey halkım,
Unutma bizi,unutma bizi,unutma bizi...

15 Ocak 2013 Salı

OTOBİYOGRAFİ

     Bu gün dünyanın en büyük şairlerinden Nazım Hikmet'in doğum günü. ''Seni dünya paylaşamıyor şiirlerin bin dilde, Seni senden okumak var ya seninle aynı dilde'' diyor ya İlhan Şeşen, ben de kendimizi böyle dünya çapında bir şairin dizelerini aynı dilden, aynı duygularla okuduğumuz için çok şanslı sayıyorum.Aslında,ben doğum günü 20 Kasım diye biliyorum ama sanıyorum resmi evraklarda ki tarih 15 Ocak olunca bu gün doğum günü olarak kutlanıyor. Kendini en iyi kendisinin anlattığı 1961 yılında Doğu Berlin'de yazdığı OTOBİYOGRAFİ şiiri,

1902 'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim.
on dokuzumda Moskova'da komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim.
Kimi insan otların,kimi insan balıkların çeşidini bilir
                                                     ben ayrılıkların
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
                                     ben hasretlerin
hapislerde de yattım,büyük otellerde de
açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
                                                            verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metrekare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Pırağ'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmaya yeltendiler beni
                                            sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim.
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
                          ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
       Türkiye'mde Türkçemle yasak
Kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filan olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bu gün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
                                 insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
                           başımdan neler geçer daha
                                                             kim bilir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...