8 Haziran 2013 Cumartesi
3 Haziran 2013 Pazartesi
3 HAZİRAN 63... KALDI YÜREK SIZISI
Kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını,
güneşlerini:
''oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet''
....................................................
''Uyarına gelirse
tepemde bir de çınar''
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki ''manda gönü''
demek ki ''şile bezi''
demek ki ''yeşil biber''
bir de memet'in yüzü
bir de güzel İstanbul
bir de ''saman sarısı''
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara
nerdeyim ben
nerdeyim ?
kimsiniz siz
kimsiniz ?
yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran 63' ü
bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nazım ustanın...
Etiketler:
Şiir Hayatın Özeti
1 Haziran 2013 Cumartesi
KIZILDERİLİ ŞEFİN MEKTUBU
Kızılderili Şef'in Amerikan Başkanına
Mektubu
Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzü bir gün değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir. Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.
Şef Seattle her ne söylerse Washington'daki büyük Şef ona, güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne
inandığı ölçüde inanabilir. Washington’daki Büyük Şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte
bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığının farkındayız.
Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç.
Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kum yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu.
Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız.
Beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar. Bizim ölülerimiz bu güzel dünyayı asla unutmazlar. Çünkü o Kızılderili’nin anasıdır. Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, hepsi aynı aileye aittir.
Büyük Beyaz Reis bize rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz kızılderililerin ise onun çocuktan olacağımızı söylüyor. Toprağımızı alma teklifini düşüneceğiz, ama bu kolay olmayacak. Çünkü bu toprak bizim için kutsaldır. Dereler ve nehirlerden akan, parıldayan sular, sadece su değil atalarımızın kanlarıdır. Eğer size toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalısınız ve çocuklarınıza da onun kutsal olduğunu öğretmelisiniz. Göllerin berrak suyundaki her hayali yansıma, halkımın yaşamından anılar ve olaylar anlatır. Suyun mırıltısı babamın babasının sesidir. Nehirler erkek kardeşlerimizdir, susuzluğumuzu giderirler, nehirler kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler. Eğer size toprağımızı satarsak hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki nehirler bizim kardeşlerimizdir ve sizin de bundan dolayı nehirlere herhangi bir kardeşe göstereceğiniz sevgiyi göstermelisiniz.
Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır.
Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?
Bir kızılderiliyim ve anlamıyorum. Biz kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Hava önemlidir bizim için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğduktan gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?
Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için avlarız buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan
ölmez mi?
Unutmayın bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.
Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.
Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının yarattıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ile beyazın farkı yoktur.
Ve kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu topraklara getiren ve kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi.
Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.
Gündüz ve gece bir arada olamaz. Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır. Bütün bunlara rağmen, teklifinizi tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaadettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Böylece Ay birkaç kez daha doğacak, birkaç kış daha geçecek. Geri kalan günlerimizi nerede geçirdiğimiz önemli değil. Çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler. Savaşçılarımız utanç duydu ve yenilgiden sonra günlerini aylaklık etmek ve vücutlarını tatlı yiyecekler ve sert içkilerle kirletmekle harcıyorlar. Birkaç saat, birkaç kış ve bu dünyada bir zamanlar yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi ufak topluluklar halinde ormanda dolaşanların çocukları da kalmayacak; bir zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için. Ama, niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki? Tıpkı deniz dalgaları gibi kabileler kabileleri, uluslar ulusları takip ediyor. Bu doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez. Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle bir gün gerçekleşecek; son kızılderili yok olup kabilemin hatıraları beyazlar için bir tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin görünmez cesetleriyle kaynaşacak.
Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir dükkanda, bir yolda, boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız olmayacaklar. Dünyanın hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur. Geceleri, şehir ve kasabalarınızın caddeleri boşalmış gibi görünse de, aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve bu güzel toprakları gerçekten seven ruhlarla dolu olacaktır. Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır.
Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir.
Ölü mü dedim?... Ölüm diye bir şey yoktur ki sadece dünya değiştirir insan.
Şef Seattle, 1854
Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzü bir gün değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir. Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.
Şef Seattle her ne söylerse Washington'daki büyük Şef ona, güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne
inandığı ölçüde inanabilir. Washington’daki Büyük Şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte
bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığının farkındayız.
Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç.
Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kum yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu.
Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız.
Beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar. Bizim ölülerimiz bu güzel dünyayı asla unutmazlar. Çünkü o Kızılderili’nin anasıdır. Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, hepsi aynı aileye aittir.
Büyük Beyaz Reis bize rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz kızılderililerin ise onun çocuktan olacağımızı söylüyor. Toprağımızı alma teklifini düşüneceğiz, ama bu kolay olmayacak. Çünkü bu toprak bizim için kutsaldır. Dereler ve nehirlerden akan, parıldayan sular, sadece su değil atalarımızın kanlarıdır. Eğer size toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalısınız ve çocuklarınıza da onun kutsal olduğunu öğretmelisiniz. Göllerin berrak suyundaki her hayali yansıma, halkımın yaşamından anılar ve olaylar anlatır. Suyun mırıltısı babamın babasının sesidir. Nehirler erkek kardeşlerimizdir, susuzluğumuzu giderirler, nehirler kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler. Eğer size toprağımızı satarsak hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki nehirler bizim kardeşlerimizdir ve sizin de bundan dolayı nehirlere herhangi bir kardeşe göstereceğiniz sevgiyi göstermelisiniz.
Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır.
Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?
Bir kızılderiliyim ve anlamıyorum. Biz kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Hava önemlidir bizim için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğduktan gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?
Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için avlarız buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan
ölmez mi?
Unutmayın bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.
Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.
Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının yarattıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ile beyazın farkı yoktur.
Ve kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu topraklara getiren ve kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi.
Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.
Gündüz ve gece bir arada olamaz. Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır. Bütün bunlara rağmen, teklifinizi tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaadettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Böylece Ay birkaç kez daha doğacak, birkaç kış daha geçecek. Geri kalan günlerimizi nerede geçirdiğimiz önemli değil. Çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler. Savaşçılarımız utanç duydu ve yenilgiden sonra günlerini aylaklık etmek ve vücutlarını tatlı yiyecekler ve sert içkilerle kirletmekle harcıyorlar. Birkaç saat, birkaç kış ve bu dünyada bir zamanlar yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi ufak topluluklar halinde ormanda dolaşanların çocukları da kalmayacak; bir zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için. Ama, niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki? Tıpkı deniz dalgaları gibi kabileler kabileleri, uluslar ulusları takip ediyor. Bu doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez. Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle bir gün gerçekleşecek; son kızılderili yok olup kabilemin hatıraları beyazlar için bir tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin görünmez cesetleriyle kaynaşacak.
Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir dükkanda, bir yolda, boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız olmayacaklar. Dünyanın hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur. Geceleri, şehir ve kasabalarınızın caddeleri boşalmış gibi görünse de, aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve bu güzel toprakları gerçekten seven ruhlarla dolu olacaktır. Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır.
Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir.
Ölü mü dedim?... Ölüm diye bir şey yoktur ki sadece dünya değiştirir insan.
Şef Seattle, 1854
Etiketler:
Şiir Hayatın Özeti
30 Mayıs 2013 Perşembe
KURU DOMATES EZMESİ
Kuru domates ezmesi tarifi
Cevizli bezirgani tarifi
Kuru domates ezmesi nasıl yapılır
Bahar aylarının son günlerinde, yenilerine yer açılsın diye geçen yazdan kuruttuğum, dondurucuya koyduğum sebzeleri tüketmeye çalışıyorum.Kurutulmuş domateslerle yapılan bu ezmeyi meze veya kahvaltılarda ekmeklerinizin üzerine sürerek de tüketebilirsiniz.Ben bir kaç dal reyhan ekledim, siz reyhan bulamaz iseniz, bir kaç dal maydanoz kullanabilirsiniz.İstediğiniz kıvama gelinceye kadar zeytinyağı veya domatesleri ıslattığınız sudan ekleyerek karışımı açabilirsiniz.
Malzemeler:
- 10-15 adet kurutulmuş domates
- 1 yemek kaşığı acı biber salçası
- 2-3 diş sarımsak
- Yarım su bardağı ceviz
- 3-4 dal reyhan
- 4-5 yemek kaşığı zeytinyağı
- 1 adet limonun suyu
- 1 tatlı kaşığı tuz
- Domatesler kaynar su içinde yumuşayana kadar bekletip, suyu süzdürülür.
- Domatesler minik minik doğranır.
- Acı biber salçası, tuz, zeytinyağı ve limon suyu eklenir.
- Karışıma ince kıyılmış reyhan, irice dövülmüş ceviz ve sarımsak da eklenip iyice karıştırılır.
28 Mayıs 2013 Salı
SULTANİ BEZELYE YEMEĞİ
Sultani bezelye yemeği tarifi
Sultani bezelye nasıl pişirilir
Yaprak bezelye yemeği tarifi
Sultani bezelye veya diğer bilinen adı ile yaprak bezelyenin pazarlarda bulunma süresi bir kaç hafta ile sınırlı eğer pişirmeyi düşünüyor iseniz bu günler son günleri sanıyorum.İlk çıktığında çok taze olan bezelye çok çabuk pişiyor ve pek kılçığı olmuyor ama sonra ki günlerde pişme süresi biraz daha uzayabiliyor.Sultani bezelye bulunduğu o kısacık süre içinde yenilmesi gereken lezzetlerden diye düşünüyorum.
Malzemeler:
- 500 gram sultani bezelye
- 1 adet kurusoğan
- 2 adet domates
- Yarım çay bardağı zeytinyağı
- 1 çay kaşığı karabiber
- 1 demet dereotu
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 1,5 su bardağı sıcak su
- Bezelyelerin varsa kenarlarındaki kılçıklı kısımları alınıp, temizlenir.
- Kurusoğan yemeklik doğranıp zeytinyağında pembeleştirilir.
- Küp küp doğranmış domatesler ve bezelyeler eklenir.
- Sıcak su eklenerek kısık ateşte ağzı kapalı olarak pişirilir.
- Üzerine ince kıyılmış dereotu serpilip servis edilir.
Etiketler:
Ege Otları,
Vegan,
Vejetaryen yemekler,
Yemekler
27 Mayıs 2013 Pazartesi
TUZLU MİNİK KURABİYE
Tuzlu minik kurabiye tarifi
Tuzlu minik kurabiye nasıl yapılır
Susamlı tuzlu kurabiye tarifi
Günün her saatinde çayın yanında atıştırmalık olarak yenebilecek tuzlu minik kurabiyeler, o kadar minikler ki çok sayıda yeseniz de, normal boyutta ki kurabiyelerden 4-5 tane yemiş gibi oluyorsunuz :) Fındık büyüklüğüne yakın yuvarladığım kurabiyeler ile bu hamurdan 140 adet minik kurabiye çıktı.İsterseniz bu kurabiyeleri ağzı kapalı bir kavanoz içinde uzun süre bayatlamadan saklayabilirsiniz.
Malzemeler:- 250 gram tereyağı
- Yarım çay bardağı zeytinyağı
- Yarım çay bardağı elma sirkesi
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 1 tatlı kaşığı toz şeker
- 1 paket mahlepli kabartma tozu
- Yarım çay bardağı kavrulmuş susam
- 3,5 su bardağı un
- 2 adet yumurtanın sarısı
- Susam
- Susam tavada sürekli karıştırılarak yakmadan kavrulur, soğutulur.
- Oda sıcaklığında ki tereyağına susam ve diğer malzemeler karıştırılıp, yumuşak ele yapışmayan bir hamur yoğurulur.
- Hamurun üzeri örtülüp, yarım saat kadar dinlendirilir.
- Fındık büyüklüğünde minik toplar yuvarlanır.
- Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine aralıklı olarak dizilir.
- Üzerine yumurta sarısı sürülüp, susam serpilir.
- Önceden ısıtılmış 175 derece fırında üzeri iyice kızarana kadar pişirilir.
- Ağzı kapalı bir kapta uzun süre bayatlamadan saklanabilir.
Etiketler:
Hamurişleri,
Kurabiyeler
24 Mayıs 2013 Cuma
TURP OTU SALATASI
Turp otu salatası tarifi
Turp otu salatası nasıl yapılır
Eşekturpu tarifi
Vruvez Tarifi
Turp otu; eşek turpu veya vruvez de denilen Ege'nin en çok bilinen ve en sevilen otlarından biridir.Her ne kadar salata desek de; ılık ılık yemek olarak, soğuk meze olarak, kavurup yumurta kırarak yada karışık ot içinde değişik kullanımları olan bir ottur.Turp otunun kökleri çok fazla kum tuttuğundan hiç kum kalmadığına emin oluncaya kadar yıkayıp, biraz da sirkeli su da bekletmek gerekebilir.Eğer otunuz fazla ise suyun soğumaması için, kaynar suya bir kaç defa da atılarak pişirilmelidir.
Malzemeler:
- Yarım kilogram turp otu
- 1 adet limonun suyu
- 1 tatlı kaşığı tuz
- Yarım çay bardağı zeytinyağı
- Turp otlarının sert dalları, sararmış yaprakları temizlenir.
- Uç kısmından üç dört parmak yapraklı kısmı kesilip, atılır.
- Bol su ile bir kaç defa diplerinde hiç kum kalmayıncaya kadar yıkanır.
- Kök kısımları bütün kalacak şekilde parçalamadan bıçakla artı şeklinde kesilir.
- Diğer kısımları çatala gelecek büyüklükte irice parçalar halinde doğranır.
- Derin bir tencerede bol kaynar su içinde kök kısımları yumuşayana kadar haşlanır.
- Ot miktarı fazlaysa her defasında yeni kaynar suya azar azar atılarak haşlanır.
- Otların yeşil rengini koruması için soğuk suya batırılıp çıkartılarak süzgece alınır.
- Suyu iyice süzülünce servis tabağına alınır.
- Tuz ve zeytinyağı çırpılarak hazırlanan sos eklenir.
- Renginin kararmaması yeşil rengini koruması için, servisten hemen önce limon suyu ve istenirse dövülmüş sarımsak eklenir.
- Ilık olarak servis edilir.
22 Mayıs 2013 Çarşamba
GELİNCİK ŞERBETİ
Gelincik Şerbeti Tarifi
Gelincik Şerbeti Nasıl Yapılır
Malzemeler:
- 4-5 avuç gelincik yaprağı
- 1 adet limonun suyu
- 1 çay kaşığı limon tuzu
- 4-5 su bardağı su
- Gelincik çiçekleri toplanır.
- Yaprakların siyah kısımları elle kopartılır.
- Kalan yapraklar bol su ile zedelemeden yıkanır.
- Kavanoza su, yapraklar, limon tuzu ve limon suyu konulup ağzı sıkıca kapatılır.
- Güneş gören bir yerde, bir hafta bekletilip renginin çıkması sağlanır.
- Rengi beyazlaşan gelincik yaprakları süzgeçten geçirilip, atılır.
- Şeker eklenip, şeker oranı tercihinize göre ayarlanır.
- Biraz daha soğuk su ve bol buz eklenerek servis edilir.
Etiketler:
İçecekler
20 Mayıs 2013 Pazartesi
PEYNİRLİ SİMİT
Peynirli simit tarifi
Peynirli simit nasıl yapılır
Geçen yaz Midilli gezisi sırasında bir pastahaneden aldığım simitin şeklini çok beğenmiştim. Tarifini bilmiyorum ama ben kullanılan malzemeleri tahmin etmeye çalışarak benzerini yaptım.Hamurda açılan kesiklerden peynirin akıp çıkmaması için yağlı bir peynir kullanmamak daha iyi olur diye düşünüyorum.
Malzemeler:- 1 su bardağı zeytinyağı
- 1 su bardağı yoğurt
- 1 adet yumurta
- 1 paket kabartma tozu
- 4 su bardağı un
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 1 adet yumurtanın sarısı
- Susam
- 500 gram az yağlı beyaz peynir
- Yarım demet maydanoz
- 1 tatlı kaşığı karabiber
Yapılışı:
- Un geniş bir kaba elenir.
- Unun ortası havuz gibi açılıp, yoğurt, zeytinyağı, yumurta, tuz ve kabartma tozu eklenip, yoğurulur.
- Üstü örtülen hamur yarım saat kadar dinlendirilir.
- Yağlı olmayan bir peynir çatal ile ezilir, maydanoz ve karabiberi eklenir.
- Hamur sekiz bezeye ayrılıp, üstü örtülür.
- Hamur bezeleri merdane ile unlanmış tezgah üzerinde eni 5-6 cm ,boyu 20-25 cm olacak şekilde açılır.
- Açılan hamura bıçakla iki taraflı kesikler atılır.
- Kesiklerin üstüne iç malzemesi boydan boya yayılır.
- Ek yeri alta gelecek şekilde çevrilip, yuvarlak simit şekli verilir.
- Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine aralıklı olarak dizilir.
- Simitlerin üzerine yumurta sarısı sürülüp, susam serpilir.
- Önceden ısıtılmış 180 derece fırında, simitlerin üzeri kızarana kadar pişirilir.
Etiketler:
Hamurişleri
15 Mayıs 2013 Çarşamba
CUNDA TAŞ KAHVE PASTASI
Taş Kahve Pastası
Şeker hamurlu doğum günü pastası
Hava, martılar, ışıklı şehir
Sarhoş ediyor beni yosun kokusu
Hilesiz kucaklamak istiyorum
Dünyayı, şehri ve seni
Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.
Taş kahve, gerçekten Cunda'nın en güzel, en özgün binalarından biri. Tarihi yüzyılı aşan bu bina adanın tarihine olduğu kadar çoğu zaman bizim de anılarımıza ortaklık eden bir mekan oldu. Bazen; ada çayı kokuları arasında, kahvenin ortasına kurulan sobanın etrafında Ayvalık tostu ile kahvaltımızı ettik. Bazen, hastalıklarla uğraşmaktan yorulup, deniz kenarında batan güneşe karşı buz gibi biralarından içip, dertlerimizi biraz olsun erteledik. Bazen, sakızlı kahvesini içerken kapı önünde tavla oynadık. Kırlangıçların kahvenin yüksek tavanı ile duvarı arasına yaptıkları yuvalara girip çıkmaları, aşağıda ki kalabalığa aldırış etmeden yavrularını beslemeleri ise kahvenin en sevdiğim yanlarından. Çocukluk yıllarımda dedemin evinin saçağında da her zaman yuva yapan kırlangıçlar olurdu, belki de taş kahvenin kırlangıçları ile onlar aynı ailedendirler kim bilir :)
Her insanın anılarında değişik şehirler, değişik mekanlar yer alır, Taş Kahve ve Cunda'da bizim anılarımızda... Bu anılarımız arasında pastası da bulunsun diye düşünerek, eşimin doğum günü pastasını Taş Kahve önündeki bir fotoğrafından esinlenerek yaptım. Dilerim, ömrün Taş Kahve kadar uzun olur, dostlarınla dolup taşar ve bu ömür içinde hep güzel anılar, dostlar biriktirirsin. Nice nice yıllara mutlulukla, sağlıkla ve hep birlikte...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)