Öyle güzel
Öyle sonsuz ki deniz kıyıları
her gece hepimiz
yan yana uzanıp yaldızlı kumlara
yıldızlı suların
türküsünü dinleyebiliriz...
Yaşamak:
birer birer
ve hep beraber
ipekli bir kumaş dokur gibi
hep bir ağızdan
sevinçli bir destan okur gibi
Yaşamak...(*)
1 Eylül bütün dünyada Barış Günü olarak kutlanıyor. Yeryüzünün pek çok bölgesi barıştan çok uzak ve barışa en çok gereksinim duyduğu günleri yaşarken, bir gün için barış dilemek yeterli değil ama bir gün bile olsa barıştan söz etmek insana umut veriyor. Dünya Barış Gününüz Kutlu olsun. Hep bir ağızdan sevinçli bir destan okur gibi; barış içinde; din, dil, renk, ırk ayrımı olmadan, insanların el ele, yan yana durabileceği, annelerin babaların çocuklarının arkasından ağlamadığı günlerde yaşamak varken, emperyalist güçlerin çıkarları için yapılan bu savaş çığırtkanlığını anlamak çok güç. Belki de savaş çığırtkanlığı yapanların çocuklarının hiç bir zaman savaşa gitmeyecek olmasındandır. Oysa ki;
Yaralı takvimlerle büyüyor
Dört tarafı hüzünlerle çevrili yurdum
Genç ölümlerle değişiyor mevsimler (**)
Maalesef genç ölümlerle değişti mevsim, yaz mevsimi geçti, gitti ve takvimimiz bir yara daha aldı.Yaşanan olayların şaşkınlığı, kaybettiklerimizin acısı geçmeden üzerine yeni acılar eklendi ve her yazmaya çalıştığımda yeni yeni acı haberlerle günler geçti. Öldürülen, gözlerini kaybeden gençler, yüzlerce yaralı halen yoğun bakımdan çıkamayanlar ve sadece Gezi parkında ki ağaçları korumak için başlanan direniş; yaşanan haksızlıklara, adaletsizliklere, doğanın her gün biraz daha katledilmesine ve yaşam biçimimize yapılan dayatmalara karşı bir direnişe dönüştü. Günlerimiz, gecelerimiz televizyon ve bilgisayar başında bazen ağlayarak bazen gülerek, meydanlarda bazen gaz yiyerek, bazen de gençlere yemek dağıtıp yedirerek geçti. Gençlerin orantısız zekasına güldük, hayran kaldık, polisin orantısız gücünü, acımasızlığını ise bir kez daha gördük.
''Tam da artık bu memlekette hiç bir şey şaşırtmaz beni sanırken,
Her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum ''
diyor ya Murathan Mungan, ben de gençliğin tavrına, enerjisine ve olaylara bu kadar mizah duygusu ile pozitif yaklaşabilmelerine çok şaşırdım. İnsanca, sanatla, mizahla direnen gençlerimiz, Çarşı grubu, Antikapitalist müslümanlar ve en güzeli Redhack hepimize umut oldu. Bu arada nedense paylaştıklarıma tepki gösterenler, beni izlemekten vazgeçenler de oldu. Gerçi onlara da sorsanız yaşam biçimlerine karışılmasını, gençlerimizin, ağaçlarımızın, doğanın katledilmesini istemiyorlardır diye düşünüyorum ama bu süreçte medya o kadar üç maymunu oynadı ve olayları o kadar yanlı gösterdi ki, tepki gösterenler sanıyorum olayların sadece gösterilmek istenen kadarını gördüler. Yoksa, doğanın katledilmesine, her akan derenin üzerine HES, her gözüne kestirdikleri alana AVM ve TOKİ yapılmasına, dağın taşın maden arayanlar tarafından delik deşik edilmesine bir takım insanlar rant elde edecek diye neden razı olsunlar, razı olmayanlara neden tepki göstersinler. Çoğu zaman kendileri için bile değil, başkalarının çıkarları için bu olup biteni görmeyenler, göz yumanlar için söylenebilecek en güzel sözlerden birini Kızılderililer söylemiş belki de;
''Son ırmak kuruduğunda,
son ağaç yok olduğunda,
son balık öldüğünde,
paranın yenilemeyen bir şey olduğunu ancak o zaman anlayacaksınız''.
Yakınımızda olanlar bilirler, hayatımızın değişik dönemlerinde, değişik şehirlerde hep ağaçları savunmak durumunda kalmış, karşımıza hep birilerini almış, mahkemelik olmuş ve hep yalnız bırakılmıştık. İlk defa yalnız olmadığımızı gördük ve bizim gibi pek çok insan için direnişin en güzel tarafı da bu birlik olma duygusuydu sanırım. Televizyonlarda gördükleri kadarıyla olayları değerlendirenler ne derse desinler, ben bulunduğum ortamlarda gençler tarafından yapılan hiç bir taşkınlığa şahit olmadım ama ne yazık ki sonuçta olan gene gençlere oldu. Ölenler, yaralananlar ve sonrasında gezi tutsakları...
Yaz ne çabuk geçti de sonbahar geldi ben kendi adıma anlayamadım, yazdan geriye buruk bir sevinç kaldı. Bir araya gelemez sandığımız grupların, kişilerin gerektiğinde bir araya gelebileceklerini, özünde aynı olan taleplerin farklı şekillerde de dile getirilebileceğini gördük. Gezi parkı ile başlayan direniş değişik biçimlerde yayılmaya devam etti, ediyor. Bu gün de Dünya Barış Günü etkinlikleri kapsamında, barış için el ele mesajı verip insan zincirleri oluşturacaklar. Elini tuttuğumuz kişinin dinine, diline, ırkına ve cinsiyetine bakmadan sadece ülkemizde değil, bölgemizde hatta dünyada barış içinde yaşama isteğimizi göstermek ve savaş, sömürü ve şiddetin olmadığı BARIŞ İÇİNDE ÖZGÜRCE YAŞAYACAĞIMIZ BİR DÜNYA İÇİN, EL ELE...
(*) Nazım Hikmet
(**)Mehmed Uzun